1. Bölüm Üçüncü Şahıs

Canım arkadaşlarım Yumi ve Kinder çikolata (Emin) birlikte bir hikaye yazıp bizi şaşırttılar.

Kelimeler; Tren, Gece, Silah, İfşa, Lacivert


Yumi

Bu sefer ben ve Kinder Çikolata sizlere farklı bir anlatım tarzıyla bir hikaye sunmaya karar verdik. Hikayemizin iki karakteri var. Kinder'in yazdığı kısımlar erkek karakterin gözünden, benim yazdığım kısımlar da kadın karakterin gözünden olacak. Farklı bir çalışma olduğu için önleyemediğimiz kadar uzun oldu xD kusurumuza bakmayın, keyifli okumalar diliyorum ve sözü Kinder'e bırakıyorum :D


Kinder Çikolata (Emin)

Evet efenim o zaman iyi okumalar. :)

Rayların çıkarttığı sesler gittikçe bozuluyordu. Anlaşılan bu kırsal bölgedeki rayların yapımına yeterince özen gösterilmemişti. Zaten yolcu sayısı da başkentten uzaklaştıkça bariz derecede azalmış, gecenin karanlığında ışıl ışıl parlayan şehirler uzaklarda kalmıştı. Her vagonda 3-5 yolcu kalmıştı. Aslında bu benim işime de geliyordu. Vagonu zar zor aydınlatan kandillerin titrek ışığı insanı uykuya çekerken, sesler bozuldukça uykuya dalmak güçleşti. Yola çıkalı birkaç saat olmuştu ve bütün bu zaman boyunca bir hareketlilik olmaması beni daha çok germişti. Yavaşça yan sıra koltuklarından hemen 2 adım önümdeki koltuğa göz attım. Ablam sonunda uyuyabilmişti. Buradan bakınca oldukça sıradan gözüküyordu. Siyah saçları lacivert paltosunun üzerine dökülmüştü, ellerini önünde kavuşturması dışardan çok normal gözükse de ben eli silahının kabzasında uyuduğunu biliyordum. Sanırım ifşa olduğundan beri son 2 gündür ilk uykusuydu. Bu görevin başarısızlıkla sonlanmasını ikimiz de beklemiyorduk. Ama en azından benim kimliğimin açığa çıkmadığından eminiz. Eski kaçış rotamızı kullanamasak bile 2 gündür bir şekilde yol almayı başarmıştık. Önümde kalan tek yolcu da sigara içmek için vagonun arkasına, dışarıya çıkınca arka sıralardan daha fazla yolcuyu gözetleyebilmek için yerimden kalkmaya karar verdim atkımı çeneme doğru çekip yavaşça koltuğumdan kalktım. Arka koltuğa geçerken vagona tekrar giren yolcu dikkatimi çekti. Sigara molaları cidden bu kadar kısa mı sürüyordu? Hem hangi kırsal kesimde böyle pahalı bir giyim tarzı vardı ki ? Bunları düşünürken adamın elinin yavaşça beline gittiğini ve belindeki şişkinliği fark etmemle üstüne atlamam ve dengesini bozmam bir oldu ama adam silahı ateşlemeyi başarmıştı.


Yumi

Yanı başımda kopan devasa bir şangırtı sesiyle uyandım. Vagonun penceresi parçalara ayrılmış, buz gibi hava ve yağan kar bir anda içeri dolmuştu. Ne olduğunu anlamaya çalışırken bana doğru bağıran Mert'i fark ettim. Bir yandan bir adamla boğuşurken bir yandan da arkasına doğru "Nilüfer iyi misin?!!" diye bağırıyordu. Peşimizdekilerin harekete geçtiğini anlayınca derhal yerimden fırlayıp vagonda başka biri olup olmadığını kontrol ettim. Az ilerideki bir çift, silah sesi üzerine korkuyla oldukları yere çökmüşlerdi. Vagonda başka da kimse görünmüyordu. Hemen Mert'e yardıma gittim. Ben gidene kadar adamı altına almış boğmaya çalışıyordu. Silah sesi üzerine başkaları da gelebilirdi, en kısa sürede bu vagondan ayrılmalıydık. Boğuşmanın daha fazla uzamaması için bir süredir tetikte tuttuğum silahımla adamın kafasına sıktım. Mert bana bir şey olmadığını görünce derin bir oh çekip muhtemelen kavga sırasında düşürdüğü silahına uzandı. Kendi silahını aldıktan sonra az ileriye yuvarlanan adamın silahını da beline soktu. "Sence kaç kişilerdir?" Diye sordum. "Kaç saattir uyuyorum ben?" "3 saattir uyuyorsun. Kaç kişi olduklarını bilmiyorum ama sana saldırmadan önce dışarı çıkmıştı. Birileriyle buluşmuş olmalı." Diye cevap verdi. O an birbirimize baktığımızda ikimizin de aklından geçen aynı şeydi. Tüm hızımızla ön vagona doğru koşmaya başladık. Aynı anda biri arka vagon kapısının camını kırıp içeriye pimi çekilmiş bir el bombası atmıştı. Kendimizi dışarıya atıp kapıyı kapatmamızla içeride büyük bir patlama olmuştu. Benim yüzümden masum insanların ölmesinden nefret ediyordum. İçeride kalan çift için üzülürken kendimi avutabileceğim tek şey daha fazla insanı kurtarma imkânımdı. Sağ salim bu hengameden kurtulabilirsem ifşa olana kadar elde ettiğim bilgiler ülkemin çok işine yarayacaktı.


Kinder Çikolata

Ablam öfkesinden kanatırcasına dudağını ısırıyordu. Ben de çok üzgündüm ama yapabileceğimiz bir şeyimiz yoktu. Kendi canımızı zor kurtarmış, öndeki vagonun balkonuna atlamayı başarmıştık. Hemen elimdeki silah ile vagonları birbirine bağlayan bağlantı noktasının kilidine ateş etmeye başladım. Neyse ki 3.mermiden sonra kırıldı ve daha az önce içinde olduğumuz vagon yavaş yavaş karanlıkta kaybolmaya başladı. "Sence kaç kişiden kurtulduk ve daha kaç kişi vardır?" "Vagondaki ile birlikte en az 3 kişiden." diyorum. "El bombalarını tek bir kişiye emanet edecek değiller." "Peki daha kaç kişi vardır?" "Bütün istasyonlarda inen binen herkesi saydım, zaten az kişi var ama çoğu yerli çiftçiler ve köylülerdi. En fazla 10 kişilerdir. Şanslıysak 8 ve en az üçünden zaten kurtulduk. Ama istasyonda telgraf çekme işi iptal." diye de ekledim. "Pekala bunu bekliyorduk zaten." Konuşurken istasyonun ışıklarını fark ediyorum, nerdeyse gelmişiz. "İstasyona kadar indirebildiğimiz kadarını indirelim. Ne kadar az kişi olursa istasyondaki kaçışımız o kadar kolaylaşır". "Tamamdır ön vagonlara ilerliyoruz o zaman" dedim.


Yumi

Yavaşça vagonun kapısını açtım. Muhtemelen arkalarında kopan patlama yüzünden yolcular vagonu tamamen boşaltmıştı ama ileriden gelen koşuşturma seslerini duyabiliyordum. "Geliyorlar, siper al." dedim huzursuzca. Umarım buradan sağ salim kurtulabilirdik. Yanımda hiç yedek mermi yoktu. Mert'te de sadece kendi silahı ve vagondaki adamdan aldığı silah vardı. Çok fazla ıskalamadan bu işi bitirmek zorundaydık. Koşuşturmaca sesleri nihayet durmuştu. "Daha fazla bombaları olsaydı çoktan içeriye bir tane atmışlardı." dedi Mert. O sırada vagonun dışından bir ses yükseldi "Teslim ol Marie ya da her ne haltsan! Buradan kaçabileceğini mi sanıyorsun?!!" Ses o nefret ettiğim Claus'a aitti. Peşimden onu göndermeleri şaşırtmamıştı. "Bu adamlar halâ benim farkımda değil." diye sırıttı Mert. Sonra da benden uzaklaşıp sağ arka köşeye pustu. "Asla teslim olmayacağım!" diye bağırdım. "Cesaretiniz varsa gelin de teslim alın. İçeriye giren kendi biletini kesmiş olur!!!" Bunun üzerine birisi vagonun cam penceresini kırıp içeriye rastgele ateş etmeye başladı. Derhal koltuğun arkasına iyice çöktüm. Bu şekilde isabet ettirmeleri mümkün değildi. Sadece korkutmaya çalışıyorlardı. Silahın susmasıyla kapıyı açmaları bir oldu. Süratle kafamı koltuğun arkasından çıkarıp ateş etsem de sadece birini indirebilmiştim, diğeri ön taraftaki koltukların arkasına geçmişti bile.Mert bu adamı bana bırakmış, daha fazla kişi girdiği takdirde yerini belli etmeye karar vermişti. Karşımdaki adam bir kaç el taciz ateşinde bulunsa da ilerlemedikçe sonuç elde edemeyeceğini fark etmiş ve çapraz çapraz bana doğru gelmeye başlamıştı. Penceredeki adam da yerimi öğrendiği için sürekli olduğum tarafı ateşe tutuyordu. Neyse ki vagon penceresi rahatça nişan alabilmesi için fazla yüksekti yine de kafamı çıkartamıyordum. Mert'le birbirimize baktık. Kafalarımızı sallayıp aynı anda atıldık. Ben, tam o sırada mevcut siperinden çıkıp bir sonrakine koşan vagondaki adamı, Mert de onun olduğu tarafa hiç bakmayan penceredeki gözü hedeflemişti. Üç el ateş sesi ve 3 inilti. Vagondaki ve penceredeki adamlar kanlar içinde yere düşerken ben de omzumu tutuyordum. Aynı anda ateş etmek riskli bir fikirdi ve sonucu da pencereden gelen kurşunlardan birinin sağ omzumu sıyırması olmuştu. Sadece sıyırdığı için şanslıydım.


Kinder Çikolata

"Vuruldun mu?" dedim korkuyla. "Sadece bir sıyrık." dedi yüzünü büzerek. "Tren baya bir yavaşladı neredeyse istasyona geldik, artık kaçma vakti." İkimiz de tetikte bir şekilde arkadaki kapıdan vagonun dışına çıktık, karşıda kimse pencereye tekrar geçmeye cesaret edememişti. "Atlayabilecek misin?" dedim yarasına bakarak. "Bu hiçbir şey." dedi gülümseyerek.O acı gülümseme bana eski günlerdeki görevlerimizi hatırlattı.Neyse ki tipi hafiflemişti. Beraber trenden karların üzerine doğru yuvarlandık. Her ne kadar çok yorgun olsak da kaçışımız hala bitmemişti.Hızlıca ormana doğru koşmaya başladık. Ormana varana kadar herhangi bir takip edilme izi olmayınca hemen ablamı durdurup atkımı çıkarttım ve koluna sarmaya başladım. "Çok acıyor mu abla?" diye sordum.Yüzünde hüzünlü bir gülümse ile "Bana abla demeni özlemişim." dedi.Hafifçe gülümsedim ve elinden tuttum. "Koşmaya devam etmeliyiz." dedim.Ve kar yağmaya devam ederken ormanda koşmaya devam ettik.



Resim kaynağı: https://wallpapersafari.com/w/5lrhfc?hcb=1

0 Comments:

Yorum Gönder