3. Bölüm 5 Kelime


 İclal'in fikri ile bu sefer birbirimizin hikayelerini devam ettirecek şekilde yazmaya karar verdik. Arkadaşlarımızdan nazlı paşamız Alperen de dahil oldu lakin sürekli sırasını birisine verdi.


Olması gereken sıra 

Canan, Alperen, Aleyna, İclal, Şenay


Canan'a verilen kelimeler "Minare, mahkum, kayık, kahve, üzgün"

Gecenin müphem saatlerinde ıssız yolda kendi adım seslerimi dinleyerek ilerliyordum.Bir anda takip ediliyormuş hissine kapıldım ve adımlarımı hızlandırdım, sesleri dinlediğimde bana ait olmayan bir adım sesi işittim ve daha da hızlı yürümeye başladım. Sokağın sonunda tek minareli küçük camiye doğru hızla ilerliyordum çünkü orası ıssız değildi ama arkamdaki şahısta hızlanmaya başladı. Korkuyordum, yalnızdım ve eve tek başıma gitmeye mahkumdum.Camiye vardığımda köşeyi dönerken arkama bakma cesaretinde bulundum. İri cüsseli bir adam hızla bana yaklaşıyordu. Evime ulaşmam için iki sokak daha yürümem gerekiyordu. Cebimdeki telefonu sıkıca tutup biraz daha hızlandırdım adımlarımı. Şimdiki yürüdüğümüz sokak daha ıssız ve sessizdi. Tek ses benim hızlı nefes alışımın ve adımlarımızın sesiydi. Yolu yarıladığımda bana yetişmiş ve bilmediğim bir cisimle enseme vurmuştu.Ensemdeki o keskin acıyla uyanmıştım, nerede olduğumu anlamak için etrafa baktım ellerim bağlı bir sandalyede oturuyordum boş bir depo ya da zeminde bir yerdi. Hiç penceresi yoktu. Biraz sonra kapı gıcırdayarak açıldı ve beraberinde içeriye kahve kokusu doldu. Kalbim patlayacak gibi hızlı atıyordu ve çok korkuyordum. Beni kaçıran şahıs karşıma dikildi bir elinde tabak diğer elinde kahve kupası tutuyordu. Elindekileri yere bırakıp karşımdaki sandalyeye oturdu."Beni hatırlıyor musun? " kalın ve iç donduran sesi bulunduğumuz yerde yankı yapmıştı."Hayır, kimsin sen" sesim titriyordu ağlamamak için zor tutuyordum kendimi. "Ben kayıkçıyım nasıl hatırlamazsın beni " biraz üzgün biraz kızgın sesi beni daha da korkuttu.


Aleyna'ya verilen kelimeler "Bağırmak, kaşık, ip, bıçak, zehir"

Anlam veremiyordum, kayıkçı kimdi, neden peşimden gelmişti ve benden ne istiyordu? Derin bir nefes alıp kendimi sakinleştirmeye çalışsam da odanın kötü havası ciğerlerimi acıtmıştı. Yüzümü ekşittim. Üzgünlük ve kızgınlık içeren ses tonundan sadece kızgınlık kalmış gibi bağırdı. ''Görmüyor musun?!'' Ellerini iki yanına açarak etrafını gösterdi. ''Senin için yaptıklarımı görmüyor musun? Seni iple bağlamadım fark ettin mi?!! Serbestsin buranın içinde! Bu senin özgürlüğün!'' Bir elini yüzüme getirip sıktı. ''Minnettarlığını bu şekilde göstermemelisin, anlamıyor musun, bu senin için bir nimet.'' Diğer elini getirdiği tabağın içindeki kaşığa götürürken ağzımı iyice sıkıp araladı. ''Şimdi yemek yeme vakti ama'' dedi gülümseyerek. Bipolar? Ruhsal sıkıntılar? Kişilik bölünmesi? Yanağımdaki eli yumuşamış, midemi bulandırmak için çabalıyormuş gibi okşuyordu. Gözümden yaş akıyor, ağzımdaki zehir gibi rezil tadı yutamıyordum. En sonunda dayanamayıp yere tükürdüm. On saniye sürdürdüğü sessizliğin de yere ve bana bakmak dışında herhangi bir şey yapmıyor, depoyu sadece benim öğürme seslerim dolduruyordu. Sakince elini kaldırışı ve yüzüme gelen tokattın etkisini atlatamamıştım ki eli boğazımda, beni boğuyordu. Bir elini kemerine doğru uzatınca gözlerimi kapattım. Ağlıyor, boğuluyor ve yüksek ihtimalle ölüyordum. Soğuk bir metal yanağıma değdiği zaman bağırmaya çalışmış, boğazımdaki el ona izin vermemişti. Korkudan gözlerimi açamıyordum. Yanağımdaki soğukluk keskin bir acıya dönüştüğünde gözlerim acıdan tam açılmıştı. Elindeki bıçağa bakarak sırıttı. Parmağını bıçaktaki kanda gezdirip dudaklarıma değdirdi. Sırıtışı, gülümsemeye, gülümsemesi, histerik bir kahkahaya düşündü. Bana döndü ve ''Minnettarlığını bu şekilde göstermemelisin, anlamıyor musun, bu senin için bir nimet'' diye bir kez daha tekrarladı.

İclal'e verilen kelimeler "Açıklama, suskunluk, kapı kilidi, gümbürtü(gürültü), kan"

....."Ne minnettarlığıydı bu? Neyin nimeti?" Bu adam ne saçmalıyordu beynim tokadın etkisiyle çalkalanıyordu adeta.Yüzümden gelen kanun sıcaklığı, küf kokusu her şey üst üste gelmişti bağırarak " Açıklama yapmalısın seni anlamıyorum ne minnettarlığı? Kimsin sen? Kayıkçı kim?" Adamın gözü dönmüş gibi bakması burnundan aldığı nefes sesi her şey daha korkunç bir hal aldı. Suskunluğu adeta ölüm sessizliğini andırıyordu. Neden buradaydım ve bu adam kimdi artık nefes bile alamıyordum. Sinirle vurmaya başladı. Vurdukça ağzımdan, burnumdan kan geliyordu. Bir anda durdu ve "Hatırla! HATIRLA! BEN KAYIKÇI " gürültülü bir şekilde kapıyı çarparak çıktı. Arkasından kapıyı kilitledi. Ne saçma zaten ölüden farkı olmayan ben nasıl buradan kaçabilirsem. Sessizlik ölüm gibi üstüme çökmüştü. Kafam karma karışıktı. Kimdi bu kayıkçı? Neden beni kaçırmıştı? Nereden tanıyordu beni? Neden bana bunu yaşatıyordu? Sonra küf kokusu, kan ve acıyla kendimden geçmişim...


Şenay'a verilen kelimeler "İntikam, hırs, mektup, doktor, koşul"

Birinin "Beni duyuyor musunuz?" Sözleriyle kendime gelmeye başladım. Neredeydim? Bana ne olmuştu? Her şey yavaş yavaş aklıma gelmeye başlayınca panikle çığlık atıp etrafıma baktım. "Sakin olun lütfen, her şey geçti. Adamı tutukladılar, ben doktor Alp şu an yaralarınıza pansuman yapmak için buradayım. Polisler size birkaç soru sormak istiyor, daha sonra sizi hastaneye götürüp detaylı kontrol yapacağız." dedi. Bense adama şaşkınca bakıyordum. Hayla anlam veremiyordum. Ben neler yaşamıştım, bunlar neden benim başıma gelmişti. Aklımdaki sorular bir türlü bitmek bilmiyor, yenisi ekleniyordu. Kendimi biraz toparladıktan sonra doktor Alp polislere "İyi olduğumu ve sorularına artık cevap verebileceğimi" söyledi. "Geçmiş olsun Aslı hanım. Ben Ali, meslektaşım Suat, size bir iki soru sormak istiyoruz izninizle." dedi. Başımı sallayarak kabul ettim... Meğerse her şey iki yıl önce arkadaşlarımla gittiğim göl kıyısında başlamış. Beni orada il gördüğü an takıntı yapmış. Arkadaşlarımı mektuplarla tehdit edip benden uzaklaştırmış. Bana yaklaşamamak daha da hırslandırmış ve benim yan komşumla selamlaşmalarımı, konuşmalarımı gördükçe intikam almak istemiş. İfadesinin sonunda koşulsuz şartsız beni sevdiğini söylemiş. Şikayetçi olmamamı istiyormuş. Şikayetimi geri çekmedim ama yaşadığım şoku aylarca üstümden atamamıştım.


Alperen'e verilen kelimeler "Huzur, köpek, cadde, park, araba"

Aylar ayları kovaladıktan sonra bu olayı unutmaya başlamıştım. Ama böyle bir şeyden sonra kim birkaç ayda kendine gelebilirdi ki? Her neyse gene de arkadaşlarım bana bu konuda yardımcı olmaya çalışıyorlardı. İnsanın iyi arkadaşları olması ne güzel değil mi? Tek başıma yaşadığım için genelde yalnızlığa alışkınım ama artık yalnız kalmak istemiyordum. Arkadaşlarımda beni düşünüp bana bir köpek almışlar, onların yokluğunda arkadaşlık etsin diye. Köpeğe bir ad vermedim, dürüst olmak gerekirse bir isim düşünemedim ve basit bir şeyde olsun istemedim. Ama artık en yakınlarımdan biri haline geldi ve sayesinde günlerim daha huzurlu geçiyor. Her neyse zaten yavaş yavaş da olsa olayın üzerimde bıraktığı etkiyi de atmayı başarmıştım. Artık işinde gücünde olan para kazanıp kendi kendine yetebilen biriydim. Hatta kredi çekip araba bile alabilmiştim kendime. Arada sırada da parklarda köpeğimle gezerdim ve diğer köpek sahipleriyle falan takılırdım. Kendi köpeğimin başka bir köpeğe sinirlendiğini gördüğümde aklıma gene o olay gelmişti. Sahi o manyak herif nasıl kafayı takabilmiş ki bana. Sebebi neydi ki? Her neyse onu anlamaya ihtiyacım yoktu zaten. Sebebi ne olursa olsun deli köpeğin tekiydi o da. Köpeğimi de alıp eve doğru yöneldim akşama ne hazırlasam diye düşünüyordum. Evimin önündeki caddeye geldiğimde sokak lambasının yanmadığını fark ettim. Ama neden sadece benim evimin önündeki? Açıkçası sebepsiz yere gerilmiştim evime doğru devam ederken gene o olay hatırladım; hava karanlık, kendi adımlarıma eşlik eden başka adımlar, neden dağ başındaki bi evde oturuyorum ki. Arkamdan gelen sesler hızlandığında bende hızlandım.Bu sefer geçen seferki gibi bir şey olmayacaktı, bu sefer farklı olacaktı. Arkama bile bakmadım. Sadece evime ulaşmak istiyordum, biraz daha hızlandım arkamdaki ses yavaşça gecenin karanlığında yok oluyordu. Gerçekten evime varabilmiştim, kapının önüne geldiğimde arkama dönmek için tüm cesaretimi topladım ve döndüm. Evin önünde kimse yoktu. Derin bir nefes alıp evime doğru devam ettim. Neyse ki yanımda köpeğimde vardı biraz olsun rahatlatmıştı beni. Akşam yemeği için güzel bir şeyler hazırlasam iyi olur gibi. Uyandığımda etraf karanlıktı, daha sabah olmamış galiba diye düşündüm. Tekrar uyumak amacıyla döndüğümde köpeğimin yanımda olmadığını fark ettim. Neden yanımda değildi? Geceleri daha rahat hissedebilmek için benimle uyumasını öğretmiştim, hele ki bu akşamdan sonra. Daha sonra içerden gelen sesi duydum. Biraz işkillenmiştim açıkçası zaten uykum da kaçmıştı. Kalkmak için hamle yaptığımda dış kapıdan gelen sesleri duydum. Birisi sanki kapımın kiliyle oynuyordu. Mutfağa gidip bulabildiğim en büyük bıçağı alarak kapıya doğru yöneldim. Zaten kapıyı sürekli kitlerdim ama gene de korkuyordum. Ben daha mutfaktan çıkamadan kapının açıldığını duydum. Hemen mutfak kapısının dibine çöktüm, bir elimle ağzımı kapatıyor diğer elimle de bıçağı sımsıkı tutuyordum. İçeri giren kişinin derin nefeslerini duyabiliyordum. Adete ensemde gidiydi. Ayak seslerinden odama doğru gittiğini anlamıştım, manyak herif odamın yerini nasıl bilebiliyor.Her ne kadar arkasından saldırmayı düşünsem de cesaret edemedim, çöktüğüm yerde kala kalmıştım. Daha sonra adımlarını sıklaştırdığını ve bana doğru geldiğini duydum. tek bir şansım vardı. Beklemediği anda saldırmalıydım. Tam kapının önüne geldiğinde yerimden fırladım ve bıçağı kapıya doğru salladım. Aklım bomboştu. Ama yüzümde bir sıcaklık hissediyordum ve de ıslaklık. Yüzüm neden ıslak? Bir anda korkudan sımsıkı kapattığım gözlerimi açtım. Hayatımın en rahatlatıcı sahnesiydi, köpeğim ve yüzümde gezinen dili. Böyle bir olaydan sonra bu derecede bir kabus insana gerçekten soğuk terler döktürüyor. Ama rüya olduğu içinde bir yandan rahatlamıştım. Artık gün doğmuştu.

0 Comments:

Yorum Gönder