Alperen'in katılmasından sonra oyunumuza Zeynep ve Sena da dahil oldu. Lakin Sena 5 kelimeyi kullanmayı unutmuş ghjghk
Kan, vampir, film, kuşak, mor
Canan
Dışarıdaki rüzgar kurumuş yaprakları oradan oraya sürüklüyorken, Arya'yı sürükleyen düşünceleri çıkmaz sokakta bırakıyordu. İki yıldır hoşlandığı kişiye nihayet açılmış ve bugün buluşmak için anlaşmışlardı. Heyecanla bir o yana bir bu yana gidiyor bir türlü yerinde duramıyordu. En sonunda buluşma saatine az zaman kaldığı için mor ceketini giyip çıktı evden. Köşeyi döndüğünde buluşacakları yere gelmişti. Sevdiği adam karşısında duruyordu, Arya için hazırlanmıştı. Bu düşünce kızın kalbini daha çok hızlandırmıştı. Utanarak ve biraz mahcup çıkan sesiyle ilk Arya konuştu "Özür dilerim biraz beklettim sanırım. "Arda anlayışla gülümseyip " Önemli değil, seni beklemek bile güzeldi." dedi. Arya daha çok utandığı için konuyu değiştirip ne yapacaklarını sordu. "Önce sinemaya gideriz diye düşündüm gerçi şu sıralar hep kanlı vampir filmleri vizyonda sen sevmezsin bu tarz filmleri fakat güzel bir film bulacağımızı umuyorum." Dedi Arda. Bir yandan konuşuyor diğer yandan sinemaya doğru yürüyorlardı. Sinemaya vardıklarında Arda'nın umduğu gibi olmuş, güzel bir komedi filmi bulmuşlardı. Mısır ve kolalarını alıp salona geçmiş ve orta sıralarda seçtikleri koltuklarına yerleşmişlerdi. Çok beklemeden film başlamıştı. Çevrelerini kuşaklayan karanlığa rağmen Arya, Arda'ya yakalanmamaya çalışarak onun yüzünü seyrediyordu. Filme tepkiler veren komik mimikleri Arya'yı daha çok güldürüyor ve gülüşünde kayboluyordu. Beklemediği bir anda Arda genç kıza dönünce yakalanmanın verdiği utançla gözlerini filme çevirdi Arya. Arda onun bu haline gülünce daha çok utandı genç kız. Onların bu tatlı halleri ile bitmişti film...
İclal
Hava çok soğuktu. Âdeta damarlarımdan kan yerine buz akıyordu. Korkum bütün vücudumu ısıtmak yerine uyuşmasına sebep olmuştu. Neydi bu? Nasıl bir şeydi? Kimdi bu insanlar? Oradan oraya koşan birbirinden kaçan insanlarla doluydu etraf, sessizce bodruma inmeye çalıştım. Sanki oraya gidersem kaçabilecekmişim gibi hissediyordum. Kuşaklar önce aktarılan gizli kitap aklıma gelmişti. Babaannem seneler önce anlatmıştı. İnsanların çıldırıp birbirlerine saldırdığı kanlarını içmeye çalıştığını. Bunlara vampir adı verilmiş. Nefes nefese bodruma indim. Sessiz olmam gerekiyordu. Her yerdelerdi. Aceleyle sandığa yöneldim. Kitabi elime aldığımda ensem de his etiğim soğuk nefes ve iğrenç kokan ağızla "Buldum seni artık vazgeç " ve keskin bir acı sonrası karanlık. Adam irkilerek filmi kapatıp odasına uyumaya gider. Bu filmi neden aldığını ve ne zaman aldığını bile hatırlamıyordur. Ama aklında tek bir soru vardır, neden bu saçma filmi izlemişti ki?
Şenay
Sonunda son sınavımızdan çıkmış. Bitkinlikle kendimizi çimenlerin üstüne bırakmıştık. "Hadi sınavların bitişini kutlamak için sinemaya gidelim." dedi film aşığı Zeynep. Ayşe yerinden kalkmadan yavaş yavaş Zeynep'e yanaştı ve gelen filmlere birlikte bakmaya başladılar. Alper yaslandığı ağaçtan belini çekerek önünde oturan Zeynep'in elindeki telefona baktı. "Bende bakacağım. Şimdi siz romantik bir film seçersiniz içimiz sıkılır." dedi. Ayşe "Hadi oradan sende, sanki senin izlediğin aksiyon filmleri çok iç açıcı. Filmin her yeri kan ve kovalamaca..." dedi. Sonunda dayanamayıp bende yerimden kalkıp yanlarına oturmuş filmlere bakıyordum. Yeni gelen vampir filmini göstererek "Bu nasıl olur, hem aksiyon varmış hem de romantikmiş." dedim. Zeynep filmin konusuna ve oyuncularına bakarak. "Bence başka bir filme gidelim sevmedim ben bu filmi, senaristi de hep aynı yazıyor." dedi. Yeniden film ararken, en başından beri sessiz olan Ahsen telefonunu göstererek. "Mor sinema da eski Türk filmleri varmış, oraya gidelim mi?" diye sordu. Eski filmlerin hepimiz için yeri farklıydı. Kaç kuşak geçse de aynı heyecan aynı duygularla izlemekten bıkmıyorduk.
Zeynep
Hava zifiri karanlıktı. Genç kadın yorgun adımlarını büyük sinema salonuna yönlendirirken düşündü. Neydi büyülü sözcükler? Sokak kenarındaki yaşlı satıcıya sorarken unutmam demişti oysaki kendine. Beyninin en ücra köşeleri acıyla kıvranırken bir anda belirdi sözcükler gözlerinin önünde. "Mor kuşak, mor kuşak sen istemesen de ölüm seni bulacak" Seri adımlarla ilerlerken elleri beline bağladığı mor kuşağı buldu. Yürürken gevşemiş kuşağı çözdü ve daha sıkı bağladı. İşte şimdi tam vaktiydi. Sinema salonunun önünde titrerken ürkekçe bir adım attı içeriye. Film çoktan başlamıştı ve insanlar pür dikkat ekrana kilitlenmişti. Gidip salonun ortasındaki koltuğa bıraktı kendini ve fısıldadı aklında binlerce defa tekrarladığı sözcükleri: "Mor kuşak, mor kuşak sen istemesen de ölüm seni bulacak." Ekranda bir anda patlayan ışık ve gözleri kamaştıran aydınlıkla bir anda filmin içine çekildi genç kadın. Sinema salonundaki hiç kimse bir kadının yok olduğunu fark etmedi. Şimdi bir filmin içinde bekliyordu genç kadın. Bilmediği bir dünyada yine bir gece vaktinde. Etrafı ağaçlarla çevrili ne bir ses ne bir seda. Çalılıkların ardından bir hışırtı sesi geldiğinde "Evet" diye düşündü, sonunda beklediğim an geldi. Sorgulayıcı ve kin dolu bakışlarıyla bir karaltı çıktı çalılıkların ardından. "Sen kimsin" diye sordu korkusuzca. Genç kadın tabii ya diye düşündü senin beni hatırlamayacağını tahmin etmem gerekirdi. Gözleri yaşla doldu genç kadının. Amacı zaten hatırlatmak değildi kendini. Bir yaşamı bir yaşama katmaktı. Gözleri doldu fakat akmadı tek bir yaş. Bakışları hüzünden merhamete dönüştü. Düşündü genç kadın aşk bilinmek miydi yoksa sadece hissetmek mi? Aşk bilinmek değildi bilinmedik idi. Merhameti sildi gözlerinden, yalancı bir hırçınlık kattı bakışlarına ve gür sesiyle bağırdı. "Buraya seni öldürmeye geldim" Ceketinin gizli bölmesinden çıkardığı hançeri genç adama tam saplayacakken, genç adam ani bir manevrayla kadının bileklerinden tutup hançeri bir tarafa fırlattı. Ay ışığı altında sivri dişlerini genç kadının boynuna geçirdi. Genç kadının şah damarından akan kanlar vücudunu kaplamaya başlarken adamın kollarına yığıldı. İşte o anda göz göze geldiler. Genç kadının gözlerinden bir damla yaş düştü ve gülümseyerek şu kelimeler çıktı ağzından " Artık sen de yaşıyorsun sevgilim." Genç kadın son anlarını yaşamadan önce sokak kenarındaki yaşlı satıcıyı hatırladı. Ne demişti yaşlı kadına, evet: " Acılar içinde sevdiğim birisine derman olmam lazım. Derman canımsa vermeye hazırım."
Sena
Çok kalabalıktı, hafifçe öne eğildi sanki etraftaki gürültüden sıyrılmak istermiş gibi. Ellerini başına götürdü masada beklerken. Adını duyunca gülümseyip ayağa kalktı, artık gidiyorlardı. Kurtulmuştu. Yıllar sonra ona acı veren her şeyden uzaklaşmasını sağlayacak birini bulmuştu. Elinden sıkıca tutup gülümsedi. Her şeyi geride bırakmak kimi zaman önemli değildi. Arkasında bıraktıklarını düşünmemeliydi çünkü gitme sebebi geriye kalan tüm sebep ve ihtimalleri yok ediyordu onun için. Mutluydu, daha mutlu olacaktı. Son bir kararsızlık kırıntısı daha gösterdi. Biraz durdu, bekledi. Sonra arkasına bir daha bakmadan ilerledi. Zaman her şeyi değiştirir derdi annesi. Bir resme bakarken hangi duygularla baktığın, ne zaman baktığın çok önemli değil miydi? Hayat parçalarla değil bütünlerle değerlendirilmeliydi. Resmi bütünüyle görebiliyordu artık ama geç kalmıştı. Görmesini sağlayan zaman, çok şey almıştı ondan. Kahramanını arayan masum genç halini hatırlayıp acı bir şekilde gülümsedi. Neden kalabalıktan haz etmediğini bir kere daha hatırladı. Kurtarıcısı doğduğu andan beri yanındaydı ve en çok kalabalıkta çıkardı yalnızlık ortaya.
Aleyna
Yerde cenin pozisyonunda duruyor, kendini gelen tekmelere karşı korumaya çalışıyordu. Küfür eşliğinde bir tekme daha geldiğinde ağzına birikmiş kan kusarcasına dışarı çıkmıştı. Bunu o istememişti, o başlatmamıştı ve o devam ettirmiyordu. Ama neden dayağı yiyen oydu? Saçından tutulup yüzü kaldırdığında titreyerek kafasını kaldırdı. ''Amma delikanlısın ha, ağlamadın hâlâ.'' diyerek yüzüne tükürdü saçlarını tutan, diğerlerinin kahkahası da buna eşlik etti. ''Bu yüzü sakın unutma!'' Yüzü göremiyordu, gözleri odağını kaybetmişti ama sesin sahibini gayet iyi biliyordu. Unutması imkansızdı. Hayatının bu noktaya gelmesini sağlayan, bir vampir gibi kanını emen bu yüzü nasıl unutabilirdi? Kafasından çekilen elle beraber adımları da uzaklaşırken bir kez daha kan kustu. Son çıkan da yüzüne kuşak kalınlığında bir ip atarken seslendi. ''Ya kendini as ya da ben bu çektiklerimi herkese izleteyim!'' Kapı çarparak kapandığında olduğu yerden kalkması yaklaşık bir on dakika sürmüş, dizleri titreye titreye olduğu yerden kalkmıştı. Titreyen vücuduyla aynı orantıda titreyen elleriyle suyu açmış, yüzüne sertçe suyu çarpmıştı. Derin nefesler alarak kendini sakinleştirmeyi başardığında aynadan kendine baktı. Zeminden daha kirliydi. Zeminde en azından kanı vardı. Kıyafetleri yırtılmış, idrar kokusuyla karışmış kanın kokusu... Gömleğini canının acımamasına özen göstererek çıkarttı. Gömleği kesiklerinin üzerinden geçerken ağzından ufak bir inilti çıktı. ''Canım çok yanıyor..'' Gözyaşlarını tutmalıydı. Okul ağlama yeri değildi. Ağlarsa her şey başa tekrarlanacaktı. Derin bir nefes aldı ve defalarca kez yüzüne su çarptı. Yapması gereken çok basitti; Ağlama, revire git, yaralarını sar, ağlama, morluklarını kapat, yedek kıyafetlerini giy, ağlama, evine git. Tüm adımları tek tek uygulayarak evine vardığında burnuna gelen güzel yemek kokusu ona huzuru hatırlattı. ''Oğlum, gel televizyon izliyorum'' diyen annesinin yanına koşar adımlarla gidip sarıldı. ''Anne, duygusal bir film aç da ağlayayım.''
Alperen'in yazmasını beklerken ghjghj
Mor sinema salonuna geldiğimizde heyecanla elimizdeki biletleri gişedeki çocuğa verdik. Mor gözlü vampirin 7 kuşak süren imkansız aşkını anlatan bir film izleyecektik. ghkhjghj
Alperen
"Ahh boynum ağrıyor. Ne zamandır uyuyorum acaba? Kalkmak istemiyorum ama daha fazla da uyuyamam. "Kendi kendime konuşurken yavaşça doğrulmaya çalışıyorum ancak etrafımda bir şey var, beni kısıtlayan bir şey. Neyin içinde uyudum ki ben, kutu mu bu şey? Hayır sanmıyorum daha çok beton gibi sert bir şeye benziyor. "Kalkmam lazım." İçinde bulunduğum yerden çıkmak için üzerimdeki taşı itiyorum. üzerimdeki taş sert bir şekilde yere düşüyor, yavaşça doğruluyorum etrafıma bakıyorum. Karanlık ama etrafı seçebiliyorum. Kalkmak için hamle yaparken yere düşen taşın bir lahit kapağı olduğunu fark ediyorum, üzerinde işlemeler olan mor renkli geniş bir taş. Havada metalik bir koku var, ağır bir kan kokusu. "Çok açım." Kalkıp odayı dolaşıyorum, ilerde bir koridor var. Koridora çıkan kapıdan geçiyorum, burası daha aydınlık. Yan taraflarım ki sütunlarda meşaleler var. İlerlemeye devam ediyorken duvardaki resimleri fark ediyorum. "Birilerinin fazlaca boş vakti varmış galiba. "Bütün duvar kabartmalı resimlerle dolu. Aslında biraz ilgimi çektiler, bakmak için duvarlara yöneliyorum. Mor renkli bir lahit çizili. Önünde ise sadece bez kuşak giyen onlarca insan dizilmiş, kendi kanlarını akıtıyorlar. "Kokunun sebebi bu olsa gerek" diye düşünüyorum. Bu lahit benim içinde olduğum lahit. Neden insanlar kanlarını bana adak olarak sunuyorlar? Ah evet şimdi kim olduğumu hatırlamaya başlıyorum, ne olduğumu biliyorum. İnsanların neden bana kanlarını sunduklarını, neden beni buraya kapattıklarını şimdi hatırlıyorum. Çünkü ben yaşamayan ama hala canlı olan bir şeyim. Nefes alıyorum ama kanım akmıyor, hareket edebiliyorum ama kalbim atmıyor. Evet ben bir vampirim...
0 Comments:
Yorum Gönder